KİTABIN ADI : ŞEYTANIN ELİ
YAZARI : JENNIFER McMAHON
YAYIN EVİ : EPHESUS YAYINLARI
SAYFA SAYISI : 432
BASIM YILI : 2016
TÜR : GERİLİM – GİZEM
| NOTUM : 5/5 |
Açıkçası ben korku ve gerilim
izleyemeyen/okuyamayan biriyim. Fragmanlar bile beni korkutur. Çünkü kolay
kolay unutamam ve karanlıkla da aram iyi değildir. Sonuç olarak gece uyumak
istiyorsam bu tarz şeyler izlemem gerektiğini anladım. Bu yüzden de kitaba
karşı çok önyargılıydım. Ayrıca bu kadar beğenilmesini de garip buluyordum. Ama
sonra kitap elime geçti. Uzun bir süre beklettikten sonra okumaya karar verdim.
Sonuç : İyi ki okumuşum!
Yazarın sizi daha
ilk sayfadan tutup çeken bir üslubu var ve olaylara resmen koca bir “gösterip
elletmemek” ile başlıyor. Başta uyandırdığı merakı kitap boyunca sürdürüyor ve
siz küçük ipuçlarını yakaladığınızı zannederken aslında yazarın tuzağına
düşüyorsunuz. Bu aslında okumanızı en keyifli kılan şey : sürpriz… Kitapta doğaüstü
etmenler de karışınca tadından yenmez olmuş.
Hani hep anlatılan
bazı hikayeler vardır : “Bir zamanlar terkedilmiş bir köşkte bir genç kız
yaşıyormuş. Bu genç kızın hayaletinin hala orda olduğuna dair söylentiler var.”
Ya da “Eğer falanca sapaktan geçerken dikkatli olmazsan bir hayalet tarafından
kaza yaptırılabilirsin.” Vs… (Bu arada korku hikayesi stokum olmadığını fark
etmişsinizdir diye düşünüyorum.). Bu tarz hikayelere benzer bir yapı var
kitapta. Bir efsane gibi düşünün ya da söylenti. Kimsenin doğruluğundan emin
olamadığı, kimilerinin mantıksız kimilerinin de olası bulduğu hikayeler…
Çocuklara yaramazlık yaptığında anlatılan türden… El fenerini suratına tutarak
ve sesini olabildiğince dramatik ve korkunç hale getiren gençleri izlemişsindir
filmlerde falan. Hah işte tam bundan bahsediyorum. Profil kafanda oturduğuna
göre kitaba dönüyorum tekrar.
Önce kitabın
konusunu bırakayım buraya. Karakter adlarını bilmen için…
West Hall’da insanlar gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor ve bu vakalara dair kasabada çeşitli efsaneler dolaşıyordur. En tuhaf olaysa 1908 yılına dek uzanır. Sara Harrison Shea, biricik kızının ölümünden birkaç ay sonra evinin arkasındaki tarlada ölü bulunur.Bugünse on dokuz yaşındaki Ruthie, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Sara’nın evinde yaşamaktadır. Genç kızın annesi Alice, daima insanlardan uzak olmak konusunda ısrarcı bir tavır sergilemiştir. Ne var ki bu kararı, acı verici sonuçlara yol açar. Ruthie bir sabah uyandığında, annesinin kaybolduğunu fark eder. İpuçlarının peşine düşen genç kız, annesinin yatak odasındaki döşeme tahtalarının altına gizlenmiş bir kitap bulur. İçinde yazılanlar Sara Harrison Shea’ya aittir. Ruthie bu tarihi gizemin içine çekildiğinde, annesini arayan tek kişinin kendisi olmadığını da fark eder.
Yazarın belirgin
tarzından biri de iki zamanlı yazımı… Bazen geçmişte her şeyin başladığı
zamanlarda yürütür sizi, bazen de olayların çözülmeye başladığı günümüze
getirir. Burada da her şey Sara ile başlar. Kayıp insan vakalarının ve gizemin
başladığı zamanlar… Ortada bütün sırları barındıran bir günlük… Günümüzde
Ruthie kendi halinde bir genç kızdır. Annesi ve kız kardeşiyle yaşamaktadır. Bir
gün sabah kalktığında annesini evde bulamaz. Üstelik bir yere gitmiş gibi değil
de daha çok kaçırılmış gibi durmaktadır. İşte yarım bırakılan kahve bardağı
falan…
Sonuç olarak Ruthie’nin
annesini aramaya başlaması ve bu günlükteki olaylarla bağlantısını fark edip
araştırması üzerine bir kitap. Ancak belirtmeliyim ki gerilim ve heyecan bir an
olsun düşmüyor ve siz ne olduğunu anlamadan şok olmuş halde kitabı
bitiriyorsunuz. Sınav haftam olmasına rağmen iki günde bitirmiştim ve aralıksız
gözlerim acıyana dek okumuştum. Ve daha erken başlamadığıma pişman olmuştum. Kesinlikle
öneririm.
Sürprizleri, gizemleri
ve akıcı romanları sevenler için cankurtaran simidi olmakla beraber reading
slumpa girenleri de bu durumdan tutup çekme özelliğine sahiptir. Öyleyse bana
sadece keyifli okumalar demek düşer çünkü baya kefilim yazara J Başka yorumlarda
görüşmek üzere…



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder