Bu Blogda Ara

Blog Arşivi

Translate

30 Ağustos 2016 Salı

Kore'deki Çatı Katımdan Sesleniyorum


KİTAP ADI: Kore'deki Çatı Katımdan Sesleniyorum
YAZAR: Didem Duygu Demir
SAYFA SAYISI: 378
YAYIN EVİ: Ephesus
BASIM YILI: 2016



Selamlar herkese! Uzuuun bir zamandır yoktum. Yokluğumda bir sürü kitap okudum. İnstagram hesabımdan takip edebilirsiniz. Çok fazla kitap olduğu için her biri için yorum giremeyebilirim. Ama açığımı kapatmaya çalışacağım. 


Kore dizileri en sevdiğim diziler arasında yer almıştır her daim. Gerek konuları, gerek oyunculukları, gerek tadında bırakmaları ile baş tacı olmuştur benim için.
Kore dizilerine olduğu kadar Kore kültürüne karşı da büyük bir ilgi ve merak duyuyorum. Duygu abla hem Kore'yi hem de birçok Koreliyi görebilmiş biri olarak gidip bir Koreliye de aşık olmuştur. Eee bundan da çok tatlış bir kitap çıkmış. Kaleminin sıcaklığı ve samimiyeti ile beni kendine bağladı. Yazan Duygu, yaşayan da Duygu... Haliyle ortaya baya baya gerçeklerin döküldüğü bir kitap düşünün. İşte o bu!

Yer yer güldürüp, yer yer ağlatan ve bazen düşündüren bir anlatım izlemiş Duygu abla. Küçük parantezler açıp "Hayata bir de burdan bak be güzelim!" diyor adeta.Yaşama dair minik "püf"ler var birçok yerde. Birçoğu kulağa küpe, başa tac, başucuna müdavim olacak cinsten.


Duygu uzaktan uzağa yürüttüğü ilişkisi yeni bitmiş, kalp ve hayal kırıklığı dolu bir halde, özgüvenini belki de biraz kaybetmiş, deli dolu ve çatlak mı çatlak bir kızdır. Bir gün yolu DongHae ile kesişir ve yeni umutlara yelken açar.

DongHae karizmatik, cool, sessiz ve karakterli bir abimizdir. Namı-diğer Çokoprens, Siyahların Prensi'dir. Bir ara dedim ki "Bundan eve paket yapabiliyor muyuz?Hayır mı? Peki." Esas kızın annesine çiçek getirme süprüzü mü dersiniz, esas kızımıza "ellerin üşümesin" kahvesi getirmek mi dersiniz; hiç Türkiye'de göremediğimiz hareketler ve güzel jestler bu adamda toplanmış resmen. Ya da sadece Koreliler de bu incelik mi var? Atın beni oraya o zaman. Ramen yiyerek yaşarım ben orda valla bak.


Git geller, kafa karışıklıkları, kültür farklılıkları, DongHae'nin vize süresi... Hiçbir şey birbirlerini sevmelerine engel olamadı. Peki ama nasıl yürüycek bu ilişki? Cevabı diğer kitapta olacak inşallah.Bu yüzden bende bir merak bir merak sormayın gitsin.




Kitap bir çırpıda bitiyor, özellikle son kısımlar... Severek ve eğlenerek okudum. Duygu ablanın gerçekten anlattığı kadar çılgın olup olmadığını merak ediyorum. Sıcak ve samimi bir kitap, aşk hikayesi okumak isterseniz tavsiyemdir. Okuyun ve okutun efem, sağlıcakla, kitapla...


ALINTILAR...






"Aaaa, tesadüfe baak! Bu kalabalık masada sadece benim yanımdaki sandalye boşmuş! Hadi çantamızı oraya koyalım! Koyalım, değil mi? Yerlerde kalmasın! Ama uzun boylu, siyah giyinen bi adam içeri girerse, ayakta kalmaması için tekrar yere alabiliriz çantayı! Değil mi?"








"Eli elimdeydi. Ama ne tutabiliyordum sıkı sıkı, ne de bırakabiliyordum. Böyle ne benimmiş gibi, ne de değilmiş gibi… Hani o çok istediğin en pahalı laptopu almışsın ama ilk taksitini bile henüz ödememişsin gibi. Eli sanki bir yüktü elimde. Bıraksam kendime sövdürecek, bırakmasam utançtan başımı yerden kaldırmayacak… Öyle pis bir durum işte! Bakamıyordum da gözlerine. İyi ki de bakamıyordum zaten! Benim kaşlar kesin Küçük Emrah modundaydı.“DongHo, biz sevgili olsak ya... Çok eğlenceli olmaz mı?”Sihirli mi desem, lanetli mi? Sözler el ele tutuşup dizildiler sıraya ve döküldüler dudaklarımdan. Neler saçmaladığım konusunda detaylı bilgilendirmeye gerek yok! Hayatımda ilk kez yaptığım bu teklif miladım olacaktı… Tabii ki olumlu bir yanıt alabilseydim!Göz kamaştıran centilmenlik yeleğini bir an olsun üzerinden çıkarmayan DongHo Bey, üstüne soğuk su dökülmüş kedi misali ani bir dönüşle pat diye önüme geçiverdi. Zaten elimde emanet gibi duran elini çekti. Bir saniye, iki saniye, üç saniye… Sessizliğin süresi yoktu. Hissedebildiğin kadar… Ne kadar zorsa o kadar uzun, ne kadar hoşsa o kadar kısa. Peki, ben neden bu kadar uzun hissediyordum bu sessizliği?"


Hiç yorum yok: