Bu Blogda Ara

Blog Arşivi

Translate

14 Şubat 2016 Pazar

Kan Kırmızı Yol


Yazarı: Moira Young 
Sayfa Sayısı: 444
Basım Yılı: 2015
Yayınevi: Ephesus
Notum: 5/5


İnanılmaz bir kitabın yorumu ile burdayım: Kan Kırmızı Yol... 


Önce şunu söylemeliyim: Ephesus Yayınları harika bir kitap çıkarmışlar... Distopyanın dibi diyebilirim ve mükemmel ötesiydi. Kitap bir günde bitti ama etkisi sarsıcıydı.

Okurken kalp atışlarımın hızlandı ve gerildim, daha dik oturdum, sahneleri bir bir gözümde canlandırken ordaymışçasına bir heyecan duydum çoğu zaman. Bunu başarabildiği için yazara, çevirmene kucak dolusu övgüler... 

Esas kızımız Saba... İkizi ve herkesten, her şeyden çok sevdiği Lugh'u kim olduklarını bilmediği insanlar tarafından kaçırılınca, hayatı da kaçınılmaz olarak tepetaklak olur. 

Erkek kardeşine onu bulacağına dair söz verir ve yollara düşer. Peşinden, istemediği halde 9 yaşındaki küçük kardeşi de gelir. 

Bu yolculuk sandığının aksine hiç kolay olmayacaktır. Zira o 18 yıl boyunca hiç çıkmadığı Gümüşgöl'den ayrılmış ve bilmediği diyarları aşmak durumundadır.

Bu yolculukta başına neler gelmez ki...

Kaçırılır, hapsedilir, tehdit edilir, kafes dövüşü yapar, kaçar, kovalanır ve en istemediği şey... Aşık olur...

Ahhh... Esas oğlan Jack... Tabii gerçek adı buysa... Bununla ilgili bir ima vardı ama üzerinde durulmuyordu.

Her neyse... Jack ve Saba ilk kez kafes dövüşü için tutuldukları yerde tanışır. İlk anda birbirlerinden etkilenen ikili bunu birbirleriyle atışıp didişerek örtbas etmeye çalışırlar.

Sonunda bir fırsatını bulan Saba kafesten kaçmayı başarır ancak aklı hâlâ Jack'te dir. Çünkü metal kutuya konarak cezalandırılan Jack dışarı çıkamamıştır. 

Hayatını riske atarak onu kurtarır Saba... Jack se onun bunu niye yaptığını anlamaya çalışır. Burada ettiği bir laf var ki çok hoştu:

"Üç kuralını işittin mi hiç?"
"Hayır!"
"Eğer birinin hayatını üç kere kurtarırsan, onun hayatı sana aittir. Bugün hayatımı kurtardın, elde var bir. İki kere daha kurtarırsan tamamen seninim."
Burda eriyip bitiyorsunuz tabiki...

Bu arada Saba'nın her daim yanında olan bir kargası var ki akıllara zarar... Bakın o karga için ne söylenmiş. Varın siz hesap edin...

"Daha önce böyle bir yaratık katiyen görmedim... Çok akıllı,o..."
"Bir kuştan ziyade bir insan gibi değil mi?"
"Evet. Aynen öyle."
"Ne yaparsan yap, ona bunu söyleme."

Böyle bir hayvana sahip olmak güzel olurdu.

Konuya dönersek, Saba her ne kadar yalnız başına halletme taraftarı olsa da bir anda etrafının yeni ve sıkı dostluklarla çevrelendiğini hisseder.

Onları uzaklaştırmak istedikçe, onlar Saba'yı terk etmez ve ona destek olurlar. İşin içine kafesten kurtulmasını sağlayan Özgür Şahinler de girince görün eğlenceyi...

Kitap o kadar akıcıydı ki bir çırpıda bitti.

Açlık Oyunları ve Labirent serileri kadar beğenileceğini düşünüyorum.


Yayınevine çok teşekkür ediyorum kitapla tanışmamı sağladıkları için. 

Üzüldüğüm iki şey var: Birincisi kitabın devamı elimde ve basımda yok henüz.
İkincisi ise kitabın sadece ilk kitaptan ziyade ilk kitabın giriş kısmı gibi olması... Yani tam olarak neler döndüğünü, arkada bir gizem olup olmadığını, varsa ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Bu bir yönden iyi bir şey. Çünkü diğer kitapta neler olacağına dair hiçbir fikrim yok.


Tek bildiğim eski dostların bir araya geleceği ve benim bunu kaçırmak istemediğim...


Mutlaka okumak isteyeceğiniz bir kitap ve notum 5/5 Resmen bu seri favori distopyam olmaya aday gözüküyor.


Şimdi de sıradaaaa... Alıntılaaarrr...


"Eğer gerçekleşmesi alınyazısı olarak tasarlanmışsa, gerçekleşecektir. Hepsi yıldızlarda yazılıdır. Hepsi kaderdir."
"Yıldızlara inanmıyorum. Artık inanmıyorum."
"Bunun icabına bakacağız. Güle güle Melek."

"Şahinler'i nasıl geçtin?"
"Sizi nerede bulabileceğimi sordum. Ash burayı denememi söyledi."
"Ash'i mi atlattın?"
"Evet. İkna olması zaman alsa da nihayet yola geldi. Hoş kız."
"Hoş kız mı? Ash'la tanıştığına emin misin?"
"Dinle üstüme vazife olmadığının farkındayım, ama belki bir tavsiye almak isteyebilirsin, güvenliğinizi sıkılaştırın."
"Haklısın. Üstüne vazife değil."

 "Burada ne yapıyorsun Jack? Beni mi takip ediyorsun?"
"Vay vay, cazibeni önemsiyorsun. Hayır, ben sadece... geçip gidiyordum ve aklıma Özgür Şahinler'le ilgili bir şey söylediğin geldi. Buraya sağ salim ulaştığından emin olmak istedim ve... hepsi bu. Öyle işte. Her şey... yolunda mı?"
"Evet."
"Kız kardeşini iyi buldun mu?"
"Evet."
"Güzel. Bu iyi. Hep bir kız kardeş istediğimden bahsetmiş miydim?"
"Evet."

"Beni sevdi. Daima anlarım."
"Sen ağzını her açışında birisini sinirlendirir misin?"
"Aşağı yukarı."

Kör olasıca Jack. Ona ne ki? Yolundan geçen herkesi ve her şeyi büyülüyor görünmesine ne demeli? Ash'i, hemen hemen her iki Özgür Şahin'den birini, kız kardeşimi ve lanet olasıca kargamı... Yemin ederim ki eğer yolunda üstünden geçme zahmetine katlanamayacağı bir kaya bulunsaydı, tek yapmak zorunda kalacağı ona bakmak olurdu ve kaya yuvarlanarak yolundan çekilirdi.

Beni büyüleyemez ama. Hiç kimse için yoldan yuvarlanarak çekilmem ben. Onun için dahi. Hatta özellikle onun için.

Hiç yorum yok: